5 Haziran 2013 Çarşamba

Çaya Bandırılmış Sevabımla Gidiyorum, Gelemeyebilirim...

SelamünAleyküm, ben Muhyiddin....

Şekle önem vermediğimi sık sık dile getiriyorum. Nicelikten ziyade niteliği ön planda tutmak istiyorum hep. Mesela çay. Bazılarının fena halde takıntısı var, özellikle bardak konusunda. Kimisi ince belli olmayınca içemezmiş, kimisi illa kupa bardakta içecekmiş, bazısı çayın süzülmüşünü severmiş, bir kısım da illa çayın tanelerinin de bardağın dibinde olması konusunda ısrarcı davranabilirmiş...

Benimse buna benzer takıntılarım yok çok şükür. Çayın ne tür bi kap içinde olduğuyla ilgilenmiyorum çoğu zaman. (Hijyen meselesini tenzih ederim, tuvalet tasıyla çay ikram ederseniz geri çevirir, kalbinizi kırarım) Ama seçimlik bir hakkım varsa büyük bardakları seçiyorum her seferinde. Hele çay da güzelse, sohbet de koyuysa ve masadaki dostluk yeterince demini almışsa, kova kova içebiliyorum çayı. Şekersiz içiyorum ben çayı. Yakıştıramıyorum pek (daha önce bahsetmiştim sanırım) şekeri çayın yanına. Çayın o buruk/acımtırak tadını seviyorum ben en çok. Yeterince çay içtiğiniz zaman her yutkunuşta yeniden çay tadı almayı seviyorum.

Buradan tüm çay sevenlere selam eder, helallik isterim...

Ama korkuyorum da bazen. Çayın israfı olur mu? Yani hesap günü huzura çıktığımda bana "Herkes iki bardak çay ile doyarken sen iki kova çay içip nasıl bastıramadın açlığını" derlerse ne yaparım? Evde harmanlanmış ve demlenmeyi bekleyen koca çay kutusunu nasıl açıklarım.

Bu Ramazan fazladan içtiğim çayların zekatını mı versem?

Bilemedim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder