16 Ağustos 2013 Cuma

9 ay, 10 gün...

Burçak caddeden taksiye binerken ellerinin titrediğinin farkında değildi. Hatta birçok şeyin farkında değildi o an. Caddenin her zamanki uğultusu, korna sesleri, kırımızı ışıkta hemen yanıbaşında duran o insanlar, hiçbirini ama hiçbirini gözü görmüyordu Burçak'ın. Az önce çıktığı özel hastaneden taksiye binmek için yürüdüğü o beş dakikalık yolda ayakları adeta yerden bir karış yüksekte uçarak ilerlemişti. Esmer yüzünün orta yerinde gece kadar karanlık bıyığıyla dikiz aynasından bakan şoföre DörtKöşe Rezidans'larının yerini tarif etti ve koltuğa yaslandı. Artık nefeslerini kontrol etmeye başladığı an çantasından telefonunu çıkardı Burçak. Mevcut tarifesine ek 24 ay ödemeyle almış olduğu telefonuyla açtığı Twitter hesabına baktı bir süre, gelen mesajlarını cevapladı. Ardından 140 karakterin önemsizliğini vurgulamak istercesine "9ay10gün" yazdı ve gönder tuşuna bastı. Takipçisi olan 743 kişi bu mesajı okuduğunda ne kadar şaşıracaklardı kimbilir.

Taksi cadde üzerinde hızla ilerlerken manzaranın tadını çıkardı Burçak. Hamileydi ve şanslıydı. Çocuğu kırmızı ışıkta cam silen çocuklardan olmayacaktı. Burçak onun için harika bir hayat düşlemişti bile. Yol kenarından akıp giden manzaraya baktı Burçak yeniden. Telefonunu çıkardı ve güzel bir deniz fotoğrafı çekti. Birkaç efekt uyguladı üzerine. Altına "bu güzel dünyaya, bi güzel insan daha" yazdı. İnstagram'da bunu herkes görecekti ve Burçak'ı tebrik edecekti.

Burçak evinin asansöründe daha önce hiç tedirgin olmadığı kadar tedirgin oldu. Sanki asansör 17. kata hiç ulaşamayacakmış gibi, sanki o eve sağ salim giremeyecekmiş gibi  hissetti. Evham mı yapıyordu yoksa gerçekten hamile olmak böyle bir şey miydi?

Eve girince duş aldı Burçak, elinde büyük bir kahve fincanıyla balkona çıktı, manzaraya karşı kahvesini içecekti ki aklına birden çocuğu geldi. Hayır, bundan böyle dilediğince iyiyip içemezdi. Hemen araştırması lazımdı, bilgisayarının başına geçti. Birkaç kitap sipariş etti. Sonra tam karın bölgesinde "loading..." yazan baskılı bir tişört sipariş etti, siparişini Facebook sayfasında paylaştı. Ardından hamilelikle ilgili birkaç sayfayı daha beğendi. O bilgisayarı kapatmadan bildirimler gelmeye başlamıştı bile, herkes onu tebrik ediyordu.

Güzel bi rüya görme umuduyla uyudu Burçak ama hiçbir şey görmedi. Uyandığında vaktin erken olduğunu görünce üzerini giyindi yeniden. Markete gitti. Evde olmasına rağmen birkaç organik ürün daha aldı. Artık sağlıklı beslenmeliydi. O organik ürünleri toplayan mevsimlik işçilerin günlük yevmiyesi bir kilo organik domatesle aynıydı. Burçak bundan habersizdi hatta mevsimlik işçi de habersizdi. Burçak bu tür ayırımları önemsemezdi zaten. O dört haftalık olan çocuğunu düşünüyordu şu an, sadece onu. Karnındaki çocuğun boyu daha bir milimetreydi ama ne fark ederdi, Burçak o çocuk için şimdiden koca bir gelecek satın almaya başlamıştı bile.

Burçak eve geldiğinde kendini yorgun hissetti, aldıklarını çift kapılı A+++ buzdolabına yerleştirdi. Bu buzdolabı yeniydi ama reklamlarda gördüğü antibakteriyel buzdolabından almaları gerekecekti, önemli değildi, çocuğu sağlıklı olsundu sadece. Bütün bunları düşünürken yeniden yorulduğunu hissetti Burçak, kendini duşun o rahatlatıcı hissine bıraktı. Kurulandıktan sonra giyinme odasında kıyafetlerini gözden geçirmeye başladı, bir sürü eksiği vardı, artık bu kıyafetlerin ve ayakkabıların çoğunu giyemeyecekti. Telefonunu çıkardı ve planlayıcıya alışveriş yapması gerektiğini not etti, alacağı şeyler kafasında birer birer belirmeye başlamıştı bile.

Burçak giyinme odasında vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştı, kapının açıldığını bile duymadı. Mert arkasından gelip sarıldığında o kadar korktu ki.

- Ne yapıyorsun Hayatım? dedi Mert boğazındaki 300,00TL'lik medeniyet yularını gevşetmeye çalışırken.

- Almam gereken kıyafetleri belirlemeye çalışıyorum, diye cevap verdi Burçak. Yüzüne bakan her insan onu dünyanın en zahmetli işiyle uğraştığını anlayabilirdi.

- Yeni kıyafetler mi? Ne için? dedi Mert çokta meraklanmadan.

- Hamileyim ya, diye yanıtladı Burçak, onun rol yaptığını düşünüyordu.

- Ne hamileliği, bana ne zaman söyleyecektin?

- Nasıl yani, bütün gün telefonunu hiç mi kontrol etmedin, bi dünya bildirim gelmiş olmalıydı, dedi Burçak. Ve kocasının bu vurdumduymazlığını anlayamadı. Giyinme odasından çıktı, Mert'in sabit bakışlarına aldırmadan, hatta kol düğmelerini çıkartmaya çalışırken kaskatı kesilmiş halini bile umursamadan salona geçti, telefonunu eline aldı, Twitter'ı açtı ve yazdı;

"...hangi çağda yaşıyoruz???..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder