7 Nisan 2013 Pazar

Nerde kalmıştık?


Kıraathane diyoduk…

Cümleten SelamünAleyküm… ben Muhyiddin…

Geçen tanıştığımızda “kıraathane”nin kelime anlamını söylemiştim sizlere. Çay/kahve eşliğinde gazete/dergi okunan yerlere bu ad verilmiş. 16. yüzyılda Orta Doğu’da görülen ve erkeklerin mekanı olan, kadınların girmesinin yasak olduğu kahvehane 1550 yılında İstanbul’a da gelmiş ve yakın uzak her yere yayılmış. 17. Yüzyıla geldiğimizde ise kahvehane Avrupa’ya sıçramış ve buradaki isimleri cafe-cafeteria-caffe-kaffeehaus olmuş.

Osmanlı zamanında yaygınlaşan kahvehane “aylakların buluşma mekanı, kötülük yuvası” ithamlarına maruz kalmış ve tepkiler toplamıştır. Bu tepkileri bir adım daha öteye taşıyan IV.Murat bütün kahvehaneleri kapatmaya çalışmış. Ne kadar başarılı oldu bilinmez ama kahvehaneler o günden bu güne kadar gelmeyi başarmış.

Günümüzde erkek egemenliğinde olan kahvelerin yerini artık “aile çay bahçe”leri hatta çoğunlukla “Cafe”ler almaya başladı. Yer yer açılan “Kadınlar Kahvesi” ise ne kadar yaygınlaşacak göreceğiz.

Tarihin tekerrür ettiğini halen daha kıraathanelerin “miskin yuvası” olarak değerlendirmesinden de anlayabiliriz sanırım. Yer yer bu tabire katılmamak imkansız olsa bile kıraathaneler erkeklerin birbiriyle yarenlik ettiği, iş görüştüğü, fikir alışverişinde bulunduğu, vakit geçirdiği yerlerin başında gelmektedir. Öyle ki kıraathanelerin bile kullanıcı gruplarına göre konumlandığı/şekillendiği bir gerçektir. Emekli ve ihtiyarların gittikleri kıraathaneler cami yakınlarında, orta yaşlıların gittiği kıraathaneler yol üstlerinde, gençlerin gittikleri ise sote yerlerdedir.

Her ne olursa olsun "kahvehaneler" günümüzde popülerliği sarsılmış olsa bile belli bir kültürün filizlendiği ve büyümekte olduğu yerler...

Bize gelirsek, çayın kutsallığına inanan birkaç çapulcuyu, o kadar...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder