30 Mayıs 2013 Perşembe

Atlarınızı bağlayın, bundan sonrasını yaya olarak devam edeceğiz...

Hepimiz birbirimize çarpa çarpa, birbirimizi kıra döke şekil alıyoruz. Şansımız yaver gittiğinde ise şeklimizi tamamlayacak, şeklini tamamlayacağımız insanı buluyoruz. Ama öyle uzun bir süreç oluyor ki bu, ilk hatırladığımız halimiz ile son halimizi karşılaştırdığımızda şaşırıyoruz. Kendimizden şüphe ediyoruz. Öyle çok çarpışıyoruz dünyayla, öyle çok kırılıp dökülüyoruz ki, hayatın bir yerinde "olmazsa olmaz"larımızın hepsinden vazgeçmiş oluyoruz...

Bütün bu zaman boyunca körelttiğimiz yanlarımız, sivrilttiğimiz duygularımız oluyor. Kendimizi tamamlayacak o insanın ortaya çıkmasından ümidi kestiğimiz sıra çoğunlukla bulunuyor yapbozun eksik parçası. Çoğunlukla yüzde yüz uyumu yakalamak güç olduğundan, son birkaç çarpışmadan sonra tamamen uyumlu hale geliyor ilişki. Şekil tamamlanıyor. (ki ben şekilciliği sevmeyen adamım, hatırlatırım)

Sonrasında ise kader "uyum"a bağlı olarak gelişiyor. Tensel uyum gibi şehvet ürünü bi şeyden bahsetmiyorum size dostlarım. Harman olmaktan, birbirine karışmaktan, sen'i ben'i yitirmekten, klişe olmayacaksa eğer "biz" olmaktan bahsediyorum dostlarım. 

Bazen bir şey olur, ne olduğunu anlayamazsınız. Sanki O olmadan öncesine bir sünger çekilmiş gibi hissedersiniz. Hatıralarınız birbirine girer. Önce'yi sonra'yı yitirirsiniz. Benliğinizi kaybedersiniz. Eksik parçanızı bulduğunuzda, bütün hayatınız boyunca eksikliğini duyduğunuz her şeyin yerine O'nu koymak ister ve hatta koyarsınız da...

Niye yazdım bunu tam bilemedim şimdi ama anlatmak istediklerimi daha güzel anlatmışlar zaten benden önce (çoğu zaman olduğu gibi), Ahmet Mümtaz Taylan'dan gelsin o vakit;

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder