11 Şubat 2014 Salı

Biraz Sessiz Olun...

Bazısı huzuru sessizlikle eşleştirir. Oysa sessizlik hiçbir zaman varolmaz. Duyamayacağımız gürültüler her zaman vardır, bazen bir kulak kabartmak bile bozabilir bütün sessizliği. İşte bu yüzden huzuru sessizlikle eşdeğer bulanları anlayamam. Bana göre huzur tamamen boş olmakla ilgili bir şey olmalı. Zihninde tek bir düşünce taşıyan hücre kalmayana kadar boş olmak, yok olmak. Ben kim miyim? Adım Sait, 25 yaşındayım, vücudumun sırt bölgesi, kaba etleri ve baldırlarımın yatağa değen kısımları yaralarla kaplı. Çünkü adım Sait ve zamanı doğru hesaplayabildiysem 45 gündür bu yatakta hapisim. Yatmayı hep sevdim diye çok azar işittim annemden, tembellikle suçladı beni. Haksız da sayılmaz, biraz daha fazla yol yürüyüp o üst geçiti kullansaydım belki şimdi kendi yatağımda yatıyor olurdum. Bazısı buna kader diyebilir, bense söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum...

Bu hastane hangi şehirde, ben tam olarak hangi servisin hangi yatağındayım hiçbirini bilmiyorum. Zaten çok da önemli olduğunu zannetmiyorum. Çünkü gözkapaklarım hariç vücudumun hiçbir uzvuna hükmedemiyorum. Bazen akciğerlerim bile tembelliğe kalkışıyor, kalbim ayak uyduruyor ona ve huzur başlıyor. İnsanın bilincini kaybetmesi nasıl bir şey bilseniz...

Bugün günlerden ne? Hangi aydayız, yıldayız? Zaman konusu bende tamamiyle kayıp. Benim yatağımın başucunda konuşan doktorlar/hemşireler bazen bana nerede olduğumuzu, neler olduğunu anlatıyorlar ama unutmam fazla zamanımı almıyor. Bazen de küçük ziyaretleri oluyor annemin, hastane önlüğü, bonesiyle beraber doktor gibi görünüyor gözüme. Sonra onun hep bi doktor olduğunu hayal etmeye başlıyorum. Ama herhangi bir fakülte bitirmeden doktor olmuş. Yıllarca babamın hastalıklı yanlarını tedavi etmek için uğraşmış ama başaramamış. Dediğim gibi bazıları buna mukadderat der, ben hçbir şey diyemiyorum. Annemin de babamın ölümüne hiçbir şey diyemediği gibi. Çok zorlarsa kendini "iyiydi, akşam yattı her zamanki gibi ama..." der, o kadar. Belki de annem iyi bir doktordur da babam redetmiştir tedaviyi kimbilir. Sonra bitmemiş ama annemin doktorluğu, bu defa da benim bütün hastalıklı yanlarımla uğraşmış yıllarca, bıkmadan usanmadan. Ama işte babamdan bana miras kalan eski Zenit fotoğraf makinesi, gazete kuponuyla alınmış ansiklopedi seti (7 yaşımdayken bir cildi kaybettiğim için fena dayak yemiştim) ve 23 kromozonun bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak redettim tedaviyi. İyileştiremedi beni annem, hatta hastalığımı kabullenmemi bile sağlayamadı. Ben bu dünyanın ortasına atılmış balgamlı bir tükürüktüm ve annem bunu hiçbir zaman anlayamadı. Burada yatmama sebep olan o şoför kadında anlayamazdı bunu. Kocasının ona bir güç simgesi olarak satın aldığı o jip ile üzerime doğru gelirken aklımda karşıdan karşıya geçenleri hiçbir zaman anlayamazdı. Hatta hiçbir kadın hiçbir zaman beni anlayamazdı, belki Nihal hemşire anlayabilir ama onun da parmağında yüzüğü var.
 
Yan yatakta yatan hastayı götürdüklerinden beri etrafta sadece çalışan aletlerin sesi var. Bir de temizlik yapmaya gelen hastabakıcı bazen inceden bir türkü mırıldanıyor o kadar. Yan yatakta yatan kadının iniltileri olmayınca biraz daha rahat bir yer oldu burası. Huzurlu demiyorum çünkü bu dünyada huzura kavuşmak imkansızdır.

Adım Sait ve en son hatırladığımda 25 yaşındaydım, kulaklarım hep iyi işitti ve bu yüzden hiçbir zaman huzurlu olamadım. Kulağınızı kabartın bir, etrafınızdaki ağaç dallarının hışırtılarını işitin, gece evine içkili gelen bir adamın karısına/çocuklarına savurduğu küfürleri işitin, toprağın altında hırsla ilerleyen solucanın sesini işitin, aynı solucanın beton bir zeminle karşılaştığında duyduğu hayal kırıklığını işitin, bombaları işitin, bombaların altında ölen çocukları işitin, çocukları öldüren varil bombalarını hazırlayan çocukların ergenlik fantezilerini işitin, binlerce insanın ölüm emrini veren komutanların şerefine içtiği sessiz vicdanını işitin, babasının aldığı happy meal menüsünü yiyen çocuğun ağız şapırtısını işitin, savaşın orta yerinde yiyecek bulamayan o karnı şişmiş çocuğun mide gurultusunu işitin, şarapnel parçalarının bir vücuda saplanırken çıkardığı o sesi işitin, üzerinize son sürat gelen bir jipin acı fren sesini işitin, size çarpan kadının hıçkırıklarını işitin, ziyarete gelen annenizin içindeki ağıtları işitin...

Biraz sessiz olun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder