- Yumurta, peçete, margarin, kabartma tozu, tuz ruhu... (nasıl olsa kimse okumuyor, yakında alınacaklar listesi olarak kullanırım blogu sözüme gönderme amaçlı yazılmıştır)
- Öncelikle herkese Merhaba olsun, yine bir kendin çal kendin oyna bölümüyle karşınızdayım...
- Bu blog benim terapi ihtiyacımı daha az bir masrafla karşıladığı için uzunca bir süre daha kimse okumasa da buraya yazmaya devam edeceğim gibi duruyor...
- Geçenlerde bir istatistik yayınlamışlardı, ülkemizde yaygınlaşan antideprasanlarla ilgiliydi. Altmetin olarak milletçe ruh sağlığımızın pek de iyi olmadığı söylenmekteydi. Ben katılmıyorum. Evet psikolojimizden biraz tıkırtı geliyor ama bizim coğrafyamızda delilik çoğunlukla iyi bir şeydir...
- Düşünün, güzel veya komik bir şey yapsanız arkadaşınız size "deli" der. Birine çok aşık olsanız "senin için deli oldum" dersiniz. Nerde derinlere bakan, etrafıyla bağlantısını koparmış bir meczup görsek yapıştırırız "deli" etiketini. Deli olmak bizim için bir rütbe meselesidir. Antideprasana gelecek olursak ben insanın zihnini uyuşturan her türlü maddeye karşıyım, ilaç da olsa karşıyım...
- Psikiyatri poliklinikleri insanlarımızın elinden deli olma özgürlüklerini almaktadır...
- Benim birkaç sene öncesinde "memleketimin delileri" adlı bir projem vardı. Tek tek memleketimin delilerini yazacaktım. Derken bir tanesi bir aracın altında kaldı, vefat etti. Diğeri bakımevine yerleştirildi. Bir diğerini akrabaları başka bir şehre götürdü. Kimse kalmadı anlayacağınız...
- Belki bu blogu market için alınacaklar listesi haline getirmem ama en nihayetinde bütün bu yazdıklarım aslında kendime ait "ders alınacaklar listesi" gibi bir şey. Unutmamak için size de söylemiş oluyorum o kadar...
- İnsan bazen ufacık şeylerden bile büyük dersler çıkarma peşine düşüyor. Bazen başarıyor ama genelde hep bir hayal kırıklığı oluşuyor sonunda. Oysa hayat vereceği dersi hissettirmeden, hep bir altmetin hep bir subliminal mesaj olarak veriyor. Zaten incelik de burada başlıyor. En büyük fark söz konusu dersi aldığını anlayanlarla hala inatla ders almayanlar arasında oluyor...
- Eskiden yaşamanın daha basit olduğu zamanlarda her şey daha kolay olsa gerek. Karnını doyuracak kadar bir meslek öğrensen yeterli. Birbirinin kahrını çekebilecek iki kişi, bir sahan ve iki tahta kaşık bir araya gelse tamam...
- Çağımızın en büyük tehlikelerinden biri detay. Yeni evlenecek bir kızın perde-halı-koltuk rengini denk getirme çabasını daha verimli bir kulvara aktarabilseydik belki de çok ama çok ileriye giderdik...
- Bütün bu estetik algısı ya da bütünlük kaygısı tamamen kendini bir yere ait hissetmekle alakalı olsa gerek. Çünkü karnımız tok, halının moruyla perdenin pembesini kafaya takacak vaktimiz çok. Oysa bundan 30 yıl önce yazın hayvanlarını yaylaya çıkartan büyük amcalarım ağılın içine kendileri için birkaç tahtayla böldükleri yerde hayvanlarıyla beraber yatıp kalkıyordu...
- Gittikçe daha çok detayın yer edindiği hayatımızda yavaş yavaş kendimize yer bulamaz oluyoruz. Yıllarını kariyerinde yükselmeye, evini muhteşem bir bütünlükle dekore etmeye vermiş, belli bir yaşam refahına ulaşmış insanların ardında videolar bırakarak intihar etmesini başka türlü açıklayamıyorum kendime...
- Yaşamın orta yerinde dengeyi bulabilmek çok güç. Hele ki yeni bir şeyler için başka şeylerden feragat etmenizi isteyen bir sistemde mutlu olmak oldukça zor. Siz tam olmaya çabaladıkça bir yerlerden eksildiğiniz farkına varamıyorsunuz bile. Böyle böyle azalmak, böyle böyle tükenmek...
- Yine de umut vardır, en olmadı umut yoksa şiir olur;
"...bak buraya yazıyorum diye milyar kelimeyi
ziyan eden de bendim hem de hiç sıkılmadan.
güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem:
eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş
Tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş
keşke biraz ölmesem..." (İbrahim Tenekeci)
- Bu yazı da burda bitsin ne çıkar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder