- Merhaba gelenlere...
- Yine bir "kendin çal, kendin söyle" kısmına daha başlamak üzereyiz. Kulaklarım, beni iyi dinleyin...
- Aldatmak ne kadar yaygınlaştı ya. Ya da önceden insanlar birbirlerini aldattıklarında çekiniyorlardı ya da ne bileyim aldananlar çekiniyordu da bizim mi haberimiz olmuyordu bilmiyorum ki...
- Birbirimizle yarışmaya o kadar hevesliyiz ki? kimi nasıl yendiğimizin, kimin sırtına bastığımızın hiç önemi yok. Böyle olunca da aldatmak oyunun kurallarından biri oluyor sanki...
- Televizyonda her şey daha kolay oluyor ne de olsa senaryo. Ama evin içinde insanlar bütün o entrikaları izleye izleye hepsine ayak uydurur oldular...
- Bana bakmayın, ben de televizyonda sadece belgesel ve haber kanallarını izleyen kesimdenim, yerseniz...
- Ama bu söylediğim doğru, çok fazla çizgi film izliyorum, ilk başlarda mecburiyetten izliyordum, şimdi ayıla bayıla izliyorum...
- Mesela Heidi'nin dedesinin o ketum tavırları oğlunun kendi yüzünden öldüğünü düşünmesiyle alakalıymış, alkolik amcanın altından dram çıktı resmen...
- Heidi bir dünya klasiği olmasaydı ve bugün çekilseydi büyük ihtimalle Karatay ekranlara çıkıp Heidi'nin üç bölüm içinde Salmonella'ya maruz kalması gerektiğini söylerdi...
- Benim çocukluğumun çizgifilmlerinde hep bir kavga dövüş, hep bir aksiyon varken günümüz çizgifilmlerinin hepsi eğitim kaygılı. Aslında hiç de kötü değil ama ne bileyim işte insan kendini biraz da pokemon falan zannetmeli...
- Bilinçli bireyler yetişsin diye uğraşırken hayal gücü kör, mantığının doğrultusunda giden plaza insanı mı yetiştiriyoruz, ne yapıyoruz?..
- Çocuk eğitimini yanlış anlamış olmalıyız. Yalan söylemenin kötü olduğunu ama çıkarlar uğruna birkaç ufak yalan söylenebileceğini kim öğrettiyse bize büyük vebal altında şu an...
- Dershaneye gitmiş nesil daha iyi bilir, eğitmenler sıra arkadaşınızı da sınav sonuçlarında yarışmanız gereken bir rakip olarak tanıtırlar size...
- Doğruluk payını tartışmak gereksiz ancak her fırsatta söylendiği gibi "bizi bu çağdan sadece sevgi kurtaracak"...
- Yani tamam pratikte bu nasıl olacak bilmiyorum. Çünkü -sevgi- dediğin şey bencil. Herkes sevdiğinin kendisine ait olmasını ister ve ne kadar büyük zannetsek de dünya küçücük, herkes birbirinin sevdiğini sevebiliyor...
- Bütün bu karmaşanın içinde sadece birbirini sevenler birbiriyle rastlaştıklarında da zaten mutluluk kendiliğinden geliyor...
- Ama mutluluk da çeşit çeşit. Bazı insanların mutlu olmaktan başka çaresi yoktur mesela. Onlar bir mecburiyet gibi mutlu olurlar, zaruri haldir mutluluk onlar için. Bazılarıyla tırnaklarıyla kazıdıkları küçücük anlarda erişebilirler mutluluğa...
- Her ne şekilde veya her ne isimde olursa olsun her insan mutluluğu hakediyor ama işte gel gelelim her insan mutluluktan anlamıyor...
- Bütün bu dağınık bir sürü şeyin ardından buraya güzel bi alıntı da yapmak gerekir değil mi?
"...çocuk şarkılarında eridi yedirengimiz, umut ve ses olup; şiirimizin
kırık penceresinde. an an yaşamaktayız anıları, kanlı bellekleri-
mizden hiç silinmeyen.
bir gün tutulmayacak nöbeti sessizliğin..." (Kaan İnce)
- Bu da burda bitsin, nedir yani...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder